Aşı karşıtları bizi devcileyin böceklere ya da uzaylı kertenkelelere dönüştüreceği
iddialarında ısrar etmeyi sürdürürken, mRNA aşıları konusunda inanılmaz gelişmeler
yaşanıyor. Bu bölümde daha önce uzun uzadıya incelediğimiz mRNA konusunu bir kez
daha masaya yatıracak ve özellikle kanser tedavisi konusundaki umut vaadeden
gelişmelere göz atacağız.
Konunun derinine önmeden önce temel bilgilerimizi bir kez daha hatırlayalım. mRNA’yı,
bir mimarın ustalık eserine benzetebileceğimiz DNA’ya ait hayati önem taşıyan planları,
hücrelerinizde bulunan şantiyeye taşıyan ve herkesin işini doğru yapmasını sağlayan
çalışkan haberciler olarak düşünebilirsiniz. DNA bir senfoniyse, mRNA orkestrayı
yöneten maestrodur.
mRNA çok iyi bir haberci olmasının yanı sıra, aynı zamanda çok iyi bir casustur da.
DNA’dan gerekli talimatları aldıktan sonra çaktırmadan hücre çekirdeğinin güvenliğini
aşmayı başarır ve yaşamın vazgeçilmez mimarları olan proteinlerin sentezinde makine
gibi işleyen hücrelerimize rehberlik eder.
İşte bu makine gibi işleyen hücresel evrenin yaşadığı en büyük zorluk, kanser adını
verdiğimiz şeydir. Kontrolsüzce bölünerek insan vücudunun karmaşık dengesini yerle
bir eden bu hücreler, insanlık tarihinin en korkunç hastalıklarından biri. Üstelik doğadan
ve doğal olandan gün geçtikçe uzaklaştığımız, işlenmiş ürünlerden kaçacak yer
bulamadığımız günümüzde, kanser olma ihtimalimiz de her gün biraz daha artıyor. Son
araştırmalar bir insanın kanser olma ihtimalinin neredeyse ilahi bir yazı turaya bağlı
olduğunu söylüyor. İngiltere’de yapılan bir araştırmaya göre bu ihtimal erkeklerde %52
iken, kadınlarda %48.
Ama korkmayın, işte tam da burada süper kahramanımız mRNA, Miğfer Dibi Savaşı’nda
yardıma gelen Gandalf gibi çıkıyo karşımıza.
mRNA aşıları, zayıflatılmış virüslerden oluşan geleneksel aşılardan çok daha fazla
alanda kullanılabiliyor. Örneğin konu kanser olduğunda mRNA aşıları hücrelerinize
gerekli talimatları vererek kanserli hücreleri tanımalarını ve bağışıklık sistemini uyararak
bu hücrelere doğrudan saldırmayı olanaklı kılıyor. Yani bir bakıma bağışıklık sisteminiz
için bir ARANIYOR posteri oluşturabiliyor.
mRNA’dan aldığı kanserli hücre güncellemesini hemen uygulamaya başlayan bağışıklık
sistemi ise sağlıklı hücrelere dokunmazken kanserli hücreleri ortadan kaldırmak için
çalışmaya başlıyor. Bu çalışma sistemi mRNA aşılarını immün sistem hastalıklarıyla
mücadele konusunda da bir umut kaynağı haline getiriyor. İmmün sistem hastalıklarının
özellikle kanser hastalarında sıklıkla görüldüğü düşünüldüğünde, mRNA teknolojisi ile
bir taşta iki kuş vurmak mümkün görünüyor.
Son dönemlerde yapılan çalışmalar da oldukça ümit vaadediyor. Örneğin Sao Paulo
Üniversitesi’nin bir araştırması mRNA aşılarının özellikle HPV yani İnsan Popilloma
Virüsü kaynaklı rahim ağzı kanseri, servikal kanser, boğaz kanseri gibi bazı kanser
türlerinde oldukça etkili olabileceğini göstermiş.
Moderna ve Merck firmalarının geliştirdiği ve FDA tarafından onaylanan bir başka
mRNA aşısı ise özellikle yüksek düzeyde melanoma yani cilt kanseri riski bulunan
hastalarda olumlu etki göstermiş.
mRNA aşılarının bir diğer önemli özelliği, kişiye özel olarak geliştirilebilmeleri. mRNA ve
protein parçaları bir bakıma “programlanabilir” olduğundan, kanser hastalarından alınan
dokunun incelenmesinin ardından hastanın kanserinin spesifik özelliklerine göre
kişiselleştirilebiliyor. Kişiselleşmiş bir aşının üretimi ise yalnızca birkaç hafta sürüyor. Bu
kanser gibi zamanla yarıştığımız bir hastalık açısından çok ama çok önemli.
Arizona Üniversitesi Kanser Araştırmaları Merkezi’nin ileri derecede kafa ve boyun
tümörlerine sahip hastalar üzerinde yaptığı bir çalışmada, kişiye özel kanser aşılarıyla
tedavi edilen 10 hastanın 2’sinde tümör tamamen ortadan kalkarken kalan 8 hastada
ise tümörün dikkate değer ölçüde küçüldüğü gözlenmiş.
Anlayacağınız üzere aşı karşıtlarının iddialarının aksine mRNA aşları tüm dünyayı kısır
edip insanlığı ortadan kaldırmayı ya da aşılanan herkesi itaatkâr zombilere
dönüştürmeyi değil, insan yaşamını uzatmayı ve konforunu artırmayı hedefliyor.
Dolayısıyla bu yılki Nobel Tıp Ödülü’nün “COVID-19’a karşı etkili mRNA aşılarının
geliştirilmesini sağlayan nükleozid baz modifikasyonlarına ilişkin keşifleri için” Katalin
Kariko ve Drew Weissmann’a verilmiş olması da tesadüf değil.
Belki de yabancı olduğumuz için korktuğumuz bu aşılar önümüzdeki yüz yıl içinde
insanlığın korkulu düşmanı kanseri, nezle ya da grip gibi kısa sürede atlattığımız basit
bir hastalık haline getirebilir.
Korkmayın ve bilime güvenin! Videomuzu beğenmeyi ve kanalımıza abone olmayı
unutmayın! Bir sonraki bölümde görüşmek üzere!