Dünyamız dört farklı öğeden oluşur. Bu dört öğe birleşince güzel yaşlı şişko dünyamız ortaya çıkıyor.
Bu öğeleri sınıflandırınca çok daha netleşiyor dünyamız. Bunlar;
Litosfer (İngilizce Geosfer) karasal alanlarımız,
Biyosfer biolojik kısmımız,
Hidrosfer farkındaysanız suyla ilgili kısım,
Ve Atmosfer yani hava.
Burada atmosfer en dış katmandan oluşan kısım diyebiliriz. Bizi güneşten gelen radyasyondan koruma gibi özellikleri vardır.
O da 5 ana katmana ayrılır:
- Ekzosfer: Atmosferin en üst katıdır.
- Termosfer: Mezosferden itibaren 640 km yüksekliğe kadar uzanan katmandır.
- Mezosfer: Stratosferden itibaren 80 km. yüksekliğe kadar uzanır.
- Stratosfer: Troposferden itibaren 50 km yüksekliğe kadar uzanır.
- Troposfer: Atmosferin yere temas eden en alt katmanıdır. Ekvatorda 16-17 km kalınlığındayken kutuplarda 9-10 km kalınlığa sahiptir.
Hidrosfer ise isminden de anlaşılacağı gibi su ile ilgili her kısmı içerir. Su biliyorsunuz katı sıvı ve gaz halde bulunur. Yeraltı suları, denizlerimiz, buzullarımız ve havada bulunan gaz haldeki su. Ve daha önce yazdığımız gibi içilebilir temiz suyumuz ise bizim ulaşımımızda olan neredeyse bunun yalnızca %1’ini oluşturur.
Litosfer yani gesoferde bulunan “geo” yunanca yeryüzü demektir. Bunlar, geology, jioloji yani jeoloji ve geograrpy, ceografi yani coğrafya kelimelerinde geçen geo yeryüzüyle alakalılar demek zaten. Bütün her şey bu litosferin üzerine inşa edilmiş diyebiliriz.
Bütün kayalardan en ufak kum tanelerine kadar kaya ve minarelerden oluşur. Volkanlar, vadiler, plajlar, dağlar aklınıza gelecek her şey…
Ama dünyamız yalnızca cansız şeylerden oluşmuyor. Diğer gezegenlerden farklı olarak burayı tanımlamak gerekmiş canlılığın olduğu bölgeye biyosfer dememiz gerekmiş.
“Bio” yunanca yaşam demek. Canlılığımızı inceleyen tıpkı biyoloji gibi. Bitki ve hayvan türlerinin ve organizmaların yaşam sahası burasıdır işte. İnsanlar, bitkiler, hayvanlar, bakteriler, mantarlar, protistler, karadaki ve okyanuslardaki tüm mikroskobik organizmalar yaşamlarını sürdürdükleri kesimleri ifade etmekte.
İlk kez Fransız biyolog Jean-Baptiste Lamarck (1744-1829) tarafından kullanılan bu terim 1929 yılından bu yana kullanılmaktadır.
Çöller, ormanlar, yağmur ormanları, otlaklar, bataklıklar gibi yaşam bulan alanlar biyosferin içindedir.Deniz seviyesinden 10 km yukarı ve deniz seviyesinden neredeyse 8 km aşağıya kadar alanı kapsar.
Everest’in ~8.200 metre kadar yüksekliklerinde çeşitli kuş türlerinin ve 6.700 metre dolaylarında kara hayvanlarının varlıkları gözlenmiştir.
Konuyla Alakalı: Armstrong Limiti
Konuyla Alakalı: Güneş Sistemi’ndeki En Derin Uçurum: Verona Rupes
Konuyla Alakalı: Güneş Sisteminin En Büyük Dağı: Olympus Mons
Daha derinlemesine kadar bakarsak;
Atmosfer tabakasında 10.000 m yüksekliğe ulaşan biyosferde bu seviyeden sonra mantar ve bakteri sporlarının varlığına rastlanmamaktadır. Kara ekosistemlerinde yaşamını sürdüren hayvanlar için 6500-6800 m, yeşil bitkiler için 6200 m ve deniz canlıları için 5000 m yeterli olduğu saptanmaktadır. Böylece sınırları 16-20 km kalınlığa sahip olmaktadır. 8-10 km deniz ve okyanus derinliğine, 8-10 km deniz seviyesinden atmosfere doğru uzanmaktadır.
Yaşam küremiz yani yaşam alanımız budur.
Buraya biyosfer denmektedir…