Paradigma : Dünya görüşü ya da bakış açısı!
Türk Dil Kurumunda ; “Değerler dizisi” olarak tanımlanmıştır. Modern Yunancada örnek anlamına gelen sözcük.
Kabaca çevirirsek: paradigma bize kültürün ya da dilin ettigini eder. Sorulacak veya dışlanacak soruları, neyin düşünülüp neyin düşünülmeyeceğini belirler.
Bir bilim çevresine belli bir süre için bir model sağlayan, evrensel olarak kabul edilen bilimsel değerler toplamı…
Bilimsel çalışmayı etkileyen bakış açısı veya kuramsal çerçeve olarak da tanımlanır.
Örneklemek gerekirse Samanyolu Tv’de izlediğiniz bir belgeselde, çıta hakkında: “yüce allah’ımızın yarattığı kusursuz mahluk” diye tabir edilirken; Discovery Channel’da “çıtanın omurgasının hızına ve çevikliğine katkısı” şeklinde bahsedilir.
Thomas Kuhn’un deyişiyle; belli bir zaman dilimi içinde bir grubun ya da topluluğun düşünme biçimi ve davranışlarını belirleyen bir dünya görüşü, bir algı dayanağı, bir izlenceler bütünü, bir perspektif, bir model.
Kuhn’a göre bilim insanları da bir cemaattir ve cemaatin yaygın kanaatleri kural olmaya başlar. işte cemaatin kanaatleri ve kabullerinin toplamına paradigma diyoruz. Thomas Kuhn der ki, bilimsel devrim paradigmanın kriziyle başlar.
Örneğin bir yaygın bilimsel fikre karşı çıkışlar olur ve birden büyür. Paradigma iflas eder ve onun yerine zamanla normal bilim olarak kabul edilen başka bir paradigma geçer. Ama bu da neticede bilim insanı kitlesinin bir kapalı cemaat olarak kabul görmüş fikirlerinin toplamıdır ve meydan okumalara açıktır. Bilimsel sıçramalar esnasında ki eskiyi yıkan onlarca bilim insanı bize şunu öğretti ki: Öncelikle bilimde otoriteyi reddet…
Kopernik’in sistemi reddederek yerine yenisini oluşturmaya koyulması da böyle bir anlayıştır.” Kopernik, Batlamyusçu paradigmanın düştüğü bunalım halinden bilimi kurtartmış ve yeni paradigmaya geçişin kaçınılmaz sonucunu doğurmuştur.
Einstein, Newton, Galileo ve niceleri, o zamanki bilimsel otoritenin paradigmasına karşı yeni paradigmalar oluşturmuşlardır!
Toplumsal bilimlerde, yaklaşım ve model terimlerinin bir araya getirildikleri zaman ifade edecekleri anlam için kullanılmaktadır. Bir olayı alışılagelmiş, kabul edilmiş şekliyle gerçekleştirmek, belirlenen şekilde düşünmek ve belirlenen sekilde davranmak, geçmişten gelen değerlere ve düşünce modeline göre yaşamak.
Fikret Başkaya’nın Paradigmanın iflası adlı bir iıtabı vardır… Kırmızı haptır. sindirmesi zordur, doğduğu andan itibaren resmi ideoloji tarafından iğdiş edilmişlerin, kızgın tavaya değmiş kontrafile gibi yakar. Paradigmalarınızı dumura uğratır.
Toplumsal örneklemeler vererek paradigma kavramını derinleştirelim..
Toplu taşıma aracında cep telefonuyla bağıra bağıra konuşan bir kişi garibinize gidiyorsa, paradigmanızı değiştirmeden onu değerlendirdiğiniz için, siz yanılıyorsunuzdur.
Örneğin; trende giderken, bir baba, 3 evladıyla oturup, sürekli ağlayan çocuklarına hiç susun demeden yolculuğa devam ettiğinde ; siz ona ne gamsız adam diyebilirsiniz. ama sorsanız, belki de onlar hastaneden geliyorlardır ve bir saat önce çocukların anneleri ölmüştür ve eve dönüyorlardır.
Prof. Covey’in konuşmasını dinlemeye gelen annesi, arka sırada oturan 2 kişinin toplantı boyunca sürekli konuştuklarını görerek, çok öfkelenmiş ve oğlumu küçümsüyorlar diyerek çok üzülmüş. yemek molasında oğluna, şunların kafasına çantamı indiresim geliyor, demiş. Oğlu; “anne o adam Finlandiyalı, burada simultane tercüme yok, mecburen tercümanı yanına oturttuk” demiş.
Başkalarının düşünce ve davranışları hakkında hüküm verirken, elimizdeki veriler çoğu zaman yeterli olmuyor. davranışların nedenini bilmeden çok yanlış yargılara varabiliyoruz.
Karşılaştığınız sorunları, o sorunları yarattığınız düşünce düzleminde kalarak çözemezsiniz.
Çoğumuzun zaman zaman yaptığı gibi, “sorunların içinde kaybolmak” yerine, paradigma değiştirmeyi başarıp, sorunlara farklı biçimde yaklaşabilenler, o sorunu asma şansını da yakalıyorlar.
Paradigma; yığılan, artan, çözümlenemeyen sorunlara bir cevap olarak ortaya çıkar. Çözülemeyen ve biriken sorunların insan açısından tahammülsüzlüğü sebebiyle yenilikçi ve devrimci fikirler filizlenmeye başlar ve belli süreçleri izleyerek topluma (veya bir sisteme) hakim olur. Ta ki bu egemen paradigma da yeni sorunlara karşı tıkandığı zamana kadar. O zaman ortadan kaldırdığı paradigmayla aynı kaderi (kısır döngüyü) paylaşır.
Güncellen(e)meyen ve dogma haline gelen bu paradigma (bunun yerine bir akım bir düşünce, bir ideoloji vs. de diyebilirsiniz), değişen zamanın ve insanlığın taze ve dirençli sorunlarına eski usül yöntemleriyle çözüm bulmaya çalışacağından -dolayısıyla çatışmalara, aksaklıklara neden olacağından- yeni paradigma bulunup benimsendiğinde tarihe karışacaktır.
İmparatorlukların kurulmasında din paradigması egemenken ve insanları tek bir dinin altında toplarken; feodal/kilise merkezli sistemin yarattığı sorunlar bu paradigmayı çökertmiş yeni paradigmalar üretilmişti. Din merkezli paradigma yerine ulus merkezli paradigma almıştır…
Yeni paradigmaya uymamak sistem dışı kalmak demektir ve eski paradigmaya sarılıp kalan ülke/toplum/kişi sorunlarla boğuşmak zorunda kalacak demektir.
Yıllardır varlığını ağır aksak bir şekilde ve eşitsizliğin yarattığı çarpık iktidarlarla yürüten kapitalist paradigma da kendi iç dinamiklerinin sebep olacağı ağır sorunlar (krizler, savaşlar, haksız gelir bölüşümü, göbekli zenginler) sebebiyle bir süre sonra kendini sosyalist paradigma gibi güçlü alternatif paradigmalardan birine bırakacaktır.
Çözümsüz gibi gördüğünüz sorunlar konusunda paradigma değiştirmenin önemi çok büyüktür. Aslında hayatımızı, başarımızı, mutluluğumuzu belirleyen bizim kendi davranışlarımızdır.
Paradigma videomuzda anlatılmıştı.