Virsüler ne canlı, ne de ölüdür! Bu virüslerde ise bir virüs var ki, dünyanın en tehlikeli, en ölümcül, en seri katilleridir! Bakteriyofaj!
Yeryüzünde 1031 faj partikülü olduğu tahmin edilmektedir. Bakteriyofajların içinde bakteri geçtiğine bakmayın, onlarda birer virüstür. 20 yüzlüdür. Tıpkı 20 yüzü ve 30 kenarı bulunan bir zar gibi.
Bakteriyofajların kafasının geometrik şekline ikosahedron denir! Bakterilerden bile kat ve kat fazladırlar. Dünyada ki bir çok ölümün sorumlusu olan bu seri katiller, şu an bile telefonunuzda, kaşlarınızda ve göz kapaklarınızda milyarlarcasıyla varlar!
Ancak korkmanıza ve kaygılanmanıza gerek yok! Onlar adının içinde bulunan bakterileri hedef alırlar. Her gün belki dünyadaki bakterilerin yarısı bunlar tarafından öldürülür!
Yunanca’da bakteriyiyen anlamına gelir. Fajlar da birer virüs olduğu için ne canlı, ne ölüdür ama yaşam bulduğu bakteri ile aktive olur. Genetik şifrelerini, 20 yüzlü kafalarından kuyrukları yardımı ile bir bakteriye enjekte etmek zorundalar Bir faj avını yakaladığında liften oluşmuş kuyruğunu kullanarak bakteri dokunaçlarını tutar ve bir şırınga misali bakteri duvarını deler. Garip bir hareketle, kuyruğunu sıkarak genetik materyalini hücreye enjekte eder. Dakikalar içinde bakteri kontrolünü kaybeder bundan sonra üretilecek fajların parçalarını üretmeye zorlanır. Bu işlem bakteri fajlarla dolup taşana kadar devam eder. Bu dolma basınca ve en sonunda patlayarak bakterinin yaşamına son verirken, yeni fajlar etrafa saçılır ve bu seri katillerimiz yeni avlarına doğru yola koyulur.
Bize yararlı bakteriler olduğu kadar zararlı olanlarıda çoktur. Bu yüzden, kaza eseri bir mantarda Alexander Fleming tarafından penisilin yani antibiyotik bulunana kadar. insanlar sıradan bir kesikten yada yanlışlıkla geçilen bir su birikintisi yüzünden ölmekteydi. 1945 yılında Alexander Fleming bu yüzden penisilinle nobel ödülü almıştır!
Penisilin tıpkı Bakteriyofaj bakterilere yaptığı gibi bakterilerin hücre zarını zayıflatarak, dışardaki mesela suyu içiri alır, kendini onaran bölümlerini iptal eder ve bakterinin şişerek patlamasına yol açar.
Ama bakteriler öyle sanıldığı kadar masum değiller. Bazen zararsız görülen bazı bakteriler, alıştıkları yerlerinden, örneğin bağırsaklardan uzaklaşıp yeni bir yerde (örneğin mesanede) barınmaya çalıştığında hastalığa yol açar. Antiniyotikler sayesinde hastalık yapan bakterilere sadece bağışıklığı iyi olmayan ve yaşlılarımız etkilenir oldu. Bakterilere karşı ilk büyük silahımızı elde etmişken, bütün uyarılara ramen hatta penisilini bulan Alexander Fleming’in üzerine tonla dikkat edilmesini vurguladığı halde ciddiyetsiz yaklaşarak, gerekli gereksiz her noktada antibiyotik kullanarak bakterileri iyice canavara dönüştürdük.
Onları ciddiye almadık ama onlarda canlı ve evrim geçiriyorlar!
Evet her canlı gibi evrim geçirmekten ve antibiyotiklerimize karşı önlem almaktan geri durmuyorlar. Her savaş aygıtımıza karşı önlem geliştirmekte ustalar. Antibiyotikler yavaş yavaş çözümsüz kalacak! Belki de yakın zamanda, eskiden olduğu gibi bir kesik yada yanlışlıkla bastığımız bir su birikintisi hastalık yapıcı bakteriler tarafından ele geçirilmemizi sağlayacak.
İşte aslında anlatmak istediğimiz, bazı virüsler yani bakteriyofajlarla dost bile olabiliriz. Dünyanın en katil canlıları maalesef en katil ikinci canlısı olan bizlere umut ışığı.
Her saniye milyarlarcasıyla karşılaşmamıza ramen birbirimize sıkıntımız olmayan bakteriyofajlar; hastalık yapıcı bakterilere karşı yaygın bir şekilde kullanılabilir. Hem de antibiyotikler gibi değiller! İyi-kötü her bakteriye saldıran antibiyotikler yerine sadece hedefe koyduklarına saldıran fajlar arasında fark var.
Peki bakteri öldürmek için fajları kullanırsak, bağışıklık geliştirmezler mi? Cevap: Evet ama bakteri bağışıklık kazanırsa, fajlar da evrimleşir.
Bakteriyofaj ve bakteriler arasındaki silahlanma yarışı milyarlarca yıldır devam ediyor ve fajlar gayet iyi durumda.