Hiç düşündünüz mü? Neden bilgi üretimi ve erişiminin bu kadar kolaylaştığı günümüzde, kitap okuma alışkanlıklarımız giderek azalıyor? Beklenenin tersi olması gerekmez miydi?
İşte bugün bunları konuşmak için buradayız. Bu sorunun cevaplarını ararken, okuma alışkanlıklarımızın düşüşünü, dijitalleşmenin etkilerini ve yapay zekanın hayatımıza nasıl dahil olduğunu inceleyeceğiz.
Bu yolculukta, okumanın beynimizdeki serüvenini keşfedip bize neler kazandırabileceğini birlikte göreceğiz. Hazırsanız, tüm dikkatinizi topladıysanız -ki bu çok önemli- bu ilginç ve düşündürücü yolculuğa başlayalım!
Öncelikle;
Okumamanın Bilimi
Bir şeyler okumak tarih boyunca eğitimin, kişisel ve entelektüel gelişimin temel taşını oluşturuyor. Kendimizi bir kitaba kaptırmak, yeni dünyalara seyahat etmemizi, farklı bakış açılarıyla karşılaşmamızı ve insan deneyimine ilişkin anlayışımızı genişletmemizi sağlar. Ancak dijital teknolojinin ve anlık hazların hakim olduğu bir çağda, okuma eylemi özellikle genç nesiller arasında cazibesini yitiriyor gibi görünüyor.
2023 yılında yapılan bir çalışma, 8-18 yaş arası çocuk ve gençlerin okuma alışkanlıklarında %15’e varan bir düşüş olduğunu gösteriyor. Amerika’da ise yetişkinlerin kitap okuma oranı 1990’dan beri en düşük seviyelerde. Kitap okumanın yerini internet, sosyal medya ve dijital içerikler almış durumda. Hızlı tüketilen bu yüzeysel içerikler, kitap okumanın sağladığı derinlemesine düşünme ve analiz yapma yeteneğini ne yazık ki sunamıyor.
Kitap okumak tabii ki bir şeyler öğrenmenin ya da kendimizi geliştirmenin tek yolu değil. Üniversitelerin sunduğu online dersler, YouTube’daki eğitim videoları ya da kağıda basılı hiçbir ansiklopedinin yapamayacağını yapmayı başaran Wikipedia gibi veri kaynakları varken pek çoğumuz kitap okumaya ihtiyaç duymuyor olabiliriz; ama kitap okumanın tek nedeni bir şeyler öğrenmek değil. Kitap okumanın beynimizdeki serüvenine birazdan değineceğiz ama ondan önce bu alışkanlığımız neden değişiyor bir bakalım.
Okuma Alışkanlıklarımız Neden Değişiyor?
Kitap okumak, yetenek ve alışkanlığın bir karışımıdır. Her yetenek gibi çaba gerektiriyor ama tekrarladıkça ustalaşıyor ve böylece daha az çaba harcıyoruz. Ne yazık ki her yetenek ve alışkanlık gibi okuma eylemi/faaliyeti de kullanılmadıkça körelmeye mahkum. Ne kadar az okumayı tercih edersek, bir şeyler okumak bizim için o kadar zor hale geliyor. Kitap okumanın, özellikle de zevk için kitap okumanın azalmasındaki en önemli etkenlerden biri, bu zevkin sosyal medya gibi anlık zevk vericilerle mücadele etmekte zorlanması. Kısacık birkaç satır okuyarak keyiften öfkeye pek çok duyguyu yaşamamızı sağlayan sosyal medyanın karşısında kitap okumaktan aldığımız haz son derece yavaş kalıyor. Bizi kitap okumaktan uzaklaştıran en büyük sorun da bu. Dijitalleşme, akıllı telefonlar ve sosyal medya bizi çok kısa sürede, çok hızlı biçimde haz almaya şartlamış durumda. Alıştığımız hıza yetişemeyen haz vericiler ise geri plana itiliyor.
2022 yılında yayımlanan bir makale, uzun metinleri okumak konusundaki dikkatimizin 18. yüzyıldan beri gitgide azaldığını gösteriyor. Aynı çalışmaya göre artık zihnimiz göz ucuyla hızlıca tarayabileceğimiz, bir anda hızlıca tüketebileceğimiz kısa metinleri okumaya daha meyilli. Bu hızlı tüketim çılgınlığının tek nedeni dijital çağ da değil üstelik. 1986 ve 87 yıllarında yayımlanan iki araştırma, hızlı tüketim trendinin televizyonun gelmesiyle birlikte başladığını savunuyor. Çalışmanın verdiği oranlara baktığımızda çok da haksız sayılmazlar. Bu iki çalışmaya göre Amerika’da 1965 yılında 3.7 saat olan okuma süresi 1985 yılında 2.8 saate düşmüş. Yine Amerika’da 1957 yılında %85 olan gazete okuma oranı 1977 yılında %63’e inmiş. Avrupa’da da durum pek farklı değil. Fransa’da 1967 yılında %60 olarak ölçülen gazete okuma oranı 1988 yılında %41 olarak ölçülmüş. İspanya’da 2019 yılında yapılan bir araştırmaysa gençlerin neden kitap okumaktan hoşlanmadığının sebeplerine değinmiş. Çalışmaya göre gençler kitap okumayı sıkıcı, eziyet verici ve vakit kaybı olarak nitelemiş.
Okuduğumuzu Neden Anlamıyoruz?
Burada karşımıza çıkan bir diğer soruysa okuduğumuzu anlamamak oluyor. Okusak bile bağlam kurma ve öğrenme konusunda sıkıntı yaşıyoruz. Okuduğumuzu anlamama sorunu, hem bilimsel hem de sosyal süreçlerle ilişkili bir dizi süreç. Gelin birlikte inceleyelim;
Verimli bir şekilde öğrenmek ve bilgiyi işleyebilmek için dikkatinizi toplamanız çok önemli. Okurken dikkatinizin dağılması, beyninizin tam kapasite çalışmasını zorlaştırabilir ve bu da okuduklarınızı anlamanızı güçleştirir.
Nöropsikolojinin duayen ismi Kanadalı psikolog Donald Hebb’in ortaya attığı teoriye göre, nöronlar birlikte çalıştıkça aralarındaki bağlar güçlenir. Hebbian teorisine göre, belirli bir deneyim sırasında birlikte aktif olan nöronlar arasındaki sinaptik bağlantılar güçlenir. Bu süreç, sinaptik plastisite sayesinde gerçekleşir.
Sinaptik plastisite, sinir hücreleri (nöronlar) arasındaki sinaptik bağlantıların güçlenme veya zayıflama yeteneğini ifade eder. Bu süreç, öğrenme, hafıza ve adaptif davranışların temelini oluşturur. Sinaptik plastisite, nöronal ağların çevresel değişikliklere uyum sağlamasına ve bilgi depolamasına olanak tanır.- Bu güçlenme, gelecekte benzer bir deneyim yaşandığında bu nöronların daha kolay ve güçlü bir şekilde ateşlenmesine neden olur. Böylece öğrenme ve hafıza oluşumu gerçekleşir.
Yani, bir şeyi öğrenmek için gerçekten dikkat kesilmeniz gerekir. Dikkatiniz dağıldığında, bu bağlar kurulamaz ve okuduğunuz şeyleri anlamakta zorlanırsınız.
Bir diğer durum ise, çoklu görev yapma ve dikkat dağınıklığı. modern yaşamın getirdiği sürekli dikkat dağıtıcı unsurlar, okuma sırasında dikkati toplamada zorluk yaratır ve okuma etkinliğinin kalitesini düşürür. Son olarak, okuma alışkanlıkları, okuma pratiği yapmayan bireylerin okuma sırasında daha fazla zorlanmasına neden olur. Düzenli okuma pratiği, okuma hızını ve anlama kapasitesini artırarak okuma sürecini kolaylaştırır.
İşte tüm bu süreçler, okuduğumuzu anlamamızı etkileyen temel bilimsel ve sosyal faktörlerdir. Dikkat ve çalışma belleği yönetimi, sinaptik bağlantıların etkin kullanımı ve dijital okuma alışkanlıklarımız, bu süreçlerde önemli rol oynar. Okuma sırasında dikkatimizi toplamak, düzenli okuma alışkanlığı edinmek ve uygun okuma ortamları oluşturmak, okuduğumuzu daha iyi anlamamıza yardımcı olabilir.
Gördüğünüz gibi okumayı bizim için daha da zorlaştıran en önemli faktör bilgi tüketim alışkanlıklarımızda yaşanan değişim. İnternet, bilgiye erişim ve işleme biçimimizi şüphesiz yeniden şekillendirerek, derinlemesine okumadan parçalı ve genellikle yüzeysel bir yaklaşım yönünde önemli bir kaymaya neden oldu. Biraz da bu fenomene yakından bakalım:
Geleneksel olarak kitaplar, bir konuyu kapsamlı bir şekilde ele alır ve bilgiyi özümsemek için sürekli odaklanma ve konsantrasyon gerektirir. Buna karşılık, internet, kolayca erişilebilir ancak genellikle yüzeysel içeriklerle dolu engin bir okyanus. Bu da karmaşık konuların derinlerine nadiren indiğimiz; manşetleri, sosyal medya gönderilerini ve kısa metinleri kaydırma eğiliminde olduğumuz bir ortam oluşturuyor.
Sosyal medya platformları ve haber siteleri, bilgi parçaları – “infografikler, listeler ve kısa videolar – sunarak ayakta kalır. Bu “atıştırmalık içerik” görsel olarak çekici ve kolay anlaşılır olacak şekilde tasarlanmıştır, kısa dikkat sürelerine ve anında tatmin olma ihtiyacına hitap eder. Bu format hızlıca bir şeyler öğrenmek için oldukça faydalı olsa da, eleştirel düşünceyi teşvik etmek konusunda oldukça zayıf kalıyor. Ve ortaya tıkınırcasına izleme alışkanlığı çıkıyor. 🙂
Bununla birlikte arama motorları ve sosyal medya algoritmaları, içeriği mevcut ilgi alanlarımıza ve tarama alışkanlıklarımıza göre kişiselleştirme eğiliminde. Bu, çoğunlukla mevcut inançlarımızı doğrulayan bilgilere maruz kaldığımız “yankı odaları” oluşturarak, farklı bakış açıları ve görüşlere maruz kalmamızı sınırlandırabiliyor. Bu tür bir entelektüel meydan okuma eksikliği ise eleştirel düşünme becerilerimizin gelişimini olumsuz etkiliyor.
Bunlar, internetin bilgi tüketim alışkanlıklarımızı değiştirme yollardan sadece birkaçı. İnternet inkar edilemez faydalar sunarken, sınırlarının farkında olmak ve çevrimiçi dünyada etkili bir şekilde gezinmek ve bilinçli üre-tüketiciler olmamız için beceriler geliştirmek oldukça önemli.
Peki, okuma alışkanlığımızı geri kazanmamız mümkün mü? Uzmanlar okumanın 18. yüzyıldaki popülerliğini kazanmasının oldukça zor olduğunu düşünüyor ancak bu düşüşün önüne geçmek de imkânsız değil. Bunun için okuma alışkanlıklarımızı birazcık da olsa bilgi tüketme alışkanlıklarımıza uydurmamız gerekebilir.
Çalışmalar, okuma alışkanlığı geliştirmenin en kolay yolunun okumaya erken yaşta başlamak olduğunu söylüyor. Başta da dediğimiz gibi okumak bir yetenek ve her yetenek gibi tekrarladıkça uzmanlaşıyoruz. Bazı uzmanlar okuma temalı hashtagler, sanal kitap kulüpleri, okuma challenge’ları gibi dijital dünyaya ait kavramların kitap okumayı teşvik edebileceğini düşünüyor. Birlikte çalışarak, iyi bir hikayede kaybolmanın keyfini yeniden keşfedeceğimiz yeni bir kültür yaratmamız mümkün. Bu, dijital öncesi okuma alışkanlıklarına tamamen dönüş olmayabilir, ancak okuma alışkanlığının değerli bir aktivite olarak kaldığı bir gelecek hala mümkün.
Şimdi de okuma eyleminin beynimizde nasıl bir etki yarattığını detaylıca inceleyelim. Okuma, beynimizde adeta bir orkestra gibi karmaşık bir etkileşim ağı oluşturur. Gelin, bir kitabın sayfalarını çevirirken beyninizde neler oluyor? Bu yolculuğa birlikte çıkalım!
Peki Okumadığımızda Neler Oluyor? | Okuma Eyleminin Beyinle İlişkisi
Beyin Bölgeleri ve Okuma
Okuma eylemi sırasında beyin, çeşitli bölgeler arasında karmaşık ve hızlı bir işbirliği yapar. İlk olarak, gözlerden gelen görsel bilgiler görsel kortekste işlenir ve harfler ile kelimeler tanınır. Bu bilgiler, angular gyrus ve fusiform gyrus aracılığıyla dilsel bilgiye dönüştürülür; angular gyrus harfleri ve kelimeleri seslere ve anlamlara çevirirken, fusiform gyrus kelimeleri hızlıca tanır ve işler.
angular gyrus
fusiform gyrus
Broca alanı, dilin motor bileşenleri ile ilgilenerek kelimeleri anlamamıza ve gramer kurallarını işlememize yardımcı olurken, Wernicke alanı metnin anlamını çözmek için çalışır. Bu sinirsel işlem, okuma sırasında bilgilerin görsel korteksten başlayıp dil ve anlam bölgelerine iletilmesiyle hızlı ve koordine bir şekilde gerçekleşir.
Okuma Alışkanlığının Beyin Üzerindeki Etkileri
Okuma alışkanlığı, beynin nöroplastisite yeteneğini artırarak yeni sinir bağlantıları oluşturma ve mevcut olanları güçlendirme kapasitesini geliştirir. Bu süreç, öğrenme ve hafıza için kritik öneme sahiptir. Düzenli okuma, kelime dağarcığını genişletir, analitik düşünme ve bilişsel esnekliği artırır, bu da problem çözme ve eleştirel düşünme yeteneklerini güçlendirir. Ayrıca, okuma beynin dikkat, konsantrasyon ve bellek işlevlerini destekleyerek yaşa bağlı bilişsel gerilemeyi yavaşlatabilir. Özellikle kurgu eserler okumak, empati yeteneğini geliştirir ve sosyal-duygusal becerileri artırır.
Fiziksel ve fizyolojik açıdan, düzenli okuma beyindeki gri madde yoğunluğunu artırabilir ve beynin farklı bölgeleri arasında daha güçlü sinir bağlantıları kurulmasını sağlar. Bu, genel bilişsel işlevlerin iyileşmesine katkıda bulunur. Sonuç olarak, okuma eylemi, beyinde karmaşık bir sinirsel aktivite dizisini tetikler ve düzenli okuma alışkanlığı, beynin yapısını ve işlevlerini olumlu yönde etkiler. Bu alışkanlık, beynin farklı bölgeleri arasındaki koordinasyonu geliştirir, nöroplastisiteyi artırır ve bilişsel sağlığı destekler.
Beynin Öğrenme Süreci
Anlaşılacağı gibi beynin öğrenme süreci karmaşık ve çok aşamalı bir süreçtir. Bu süreci anlamak için gelin bir de öğrenmenin nasıl gerçekleştiğini ve beyindeki hangi mekanizmaların bu süreci desteklediğini inceleyelim.
Öğrenme, duyusal algı ile başlar ve duyusal sistemler (görme, işitme, dokunma, tatma ve koklama) aracılığıyla bilgi girişi gerçekleşir. Beyin, çevreden gelen duyusal bilgileri toplar ve işler. Dikkat, bu bilginin etkili bir şekilde öğrenilmesi için kritiktir; beynin belirli uyaranlara odaklanmasını sağlar ve gereksiz bilgilerin filtrelenmesine yardımcı olur.
Duyusal bellek, duyusal bilgileri çok kısa bir süre saklar, sadece birkaç saniye sürebilir. Bu bilgiler, çalışma belleğine aktarılır. Çalışma belleği, bilginin kısa süreli olarak tutulduğu ve işlendiği yerdir. Beyin, bu aşamada bilginin anlamlı olup olmadığını değerlendirir ve gerekirse bilgiyi uzun süreli belleğe transfer eder. Bilginin uzun süreli belleğe aktarılması için kodlama süreci gereklidir, bu süreç bilginin anlamlı ve organize bir şekilde yerleştirilmesini sağlar.
Kodlanmış bilgiler uzun süreli bellekte saklanır. Uzun süreli bellek, çok büyük bir kapasiteye sahiptir ve bilgileri uzun süre boyunca saklayabilir. Uzun süreli bellek iki ana kategoriye ayrılır: Açık bellek (deklaratif bellek), bilinçli olarak hatırlanabilen bilgileri içerirken, kapalı bellek (prosedürel bellek) bilinçli olarak hatırlanması gerekmeyen motor beceriler ve alışkanlıkları içerir.
Öğrenme sırasında sinaptik plastisite, sinapsların güçlenmesi veya zayıflaması ile yeni bilgilerin öğrenilmesi ve hatırlanması için gereklidir. Uzun Süreli Potansiyasyon (LTP), sinir hücreleri arasındaki sinaptik bağlantıların güçlenmesi sürecidir ve öğrenme ile bellek oluşumu için kritik bir mekanizmadır. Nörotransmitterler, sinir hücreleri arasında sinyal iletimini sağlayan kimyasal maddelerdir ve özellikle dopamin, öğrenme ve motivasyon süreçlerinde önemli bir rol oynar. Beynin öğrenme aşamaları, duyusal algıdan başlayarak bilgi işleme, saklama ve geri çağırma süreçlerine kadar geniş bir yelpazede gerçekleşir.
Nöronlar arasındaki iletişim, glutamat, dopamin ve asetilkolin gibi nörotransmitterler aracılığıyla gerçekleşir ve bu kimyasallar öğrenme ve hafıza süreçlerinde kritik rol oynar. Beyin, karmaşık nöral ağlardan oluşur ve hipokampus, yeni anıların oluşumu ve kısa süreli belleğin uzun süreli belleğe dönüştürülmesi için kritik bir bölgedir. Nöroplastisite, beynin yapısal ve işlevsel olarak değişebilme kapasitesidir ve yeni bilgiler ile deneyimler, nöronlar arasındaki bağlantıları değiştirerek öğrenme ve hafıza süreçlerini etkiler. Yaşla birlikte nöroplastisite azalabilir, ancak öğrenme ve tekrar yoluyla beyin bu kapasitesini sürdürebilir.
Yapay Zeka Teknolojilerinin Okuma ve Öğrenmenin Üzerindeki Etkisi
Gelelim yapay zekaya. Evet, yapay zeka hayatımızı birçok alanda kolaylaştırıyor, bilgiye erişimimizi hızlandırıyor. Peki ya okuma alışkanlıklarımızı nasıl etkiliyor? Yapay zeka, özellikle de ChatGPT-4 vb. gibi ileri düzey modeller, bilgiye hızlı erişim sağlıyor. Ancak bu durum, insanların bilgiyi eleştirel bir şekilde değerlendirme yeteneklerini zayıflatma tehlikesini de içerisinde barındıyor.
Bir yandan da Yapay zeka, okuma deneyimlerini çeşitli şekillerde iyileştirebilir. Örneğin, engelli bireyler için metinden sese veya konuşmadan metne çeviri yaparak yazılı materyallerle etkileşimi kolaylaştırabilir. Aynı zamanda, ilgi alanlarına göre kitap önerileri sunarak daha kapsamlı ve spesifik okuma alışkanlıklarımızı teşvik edebilir. Ancak burada dikkat etmemiz gereken önemli bir nokta var: Yapay zeka, okuma alışkanlıklarımızı desteklemeli, “yerine geçmemeli!”
Yapay zekanın okuma alışkanlıklarımız üzerindeki etkilerini daha iyi anlamak için birkaç noktaya dikkat edelim:
Dijital cihazların yaygın kullanımı ve sürekli bilgi akışı, dikkat süremizi kısaltarak okuma odaklanmamızı zorlaştırabilir; sosyal medya platformlarının kısa biçimli içeriklere öncelik vermesi, derinlemesine okuma yerine hızlı ve yüzeysel bilgilerin tercih edilmesine yol açar; ve yapay zekanın içerik üretme kapasitesi, insan tarafından yazılan içeriklerin derinliği ve kalitesinde azalmaya neden olarak okuma deneyimlerinin genel zenginliğini etkileyebilir.
Yapay zeka, okuma alışkanlıklarımızı destekleyebilir, ancak derinlemesine okuma ve eleştirel düşünme becerilerimizi geliştirmemize engel olmamalıdır. Kitap okumak, daha yavaş ve iç gözlemsel bir tüketim türüdür ve beyin için kelime dağarcığı, odaklanma, konsantrasyon, yaratıcılık ve eleştirel düşünme gibi faydaları vardır.
Sonuç
Dijital çağın getirdiği hızlı ve yüzeysel bilgi tüketimi, kitap okuma alışkanlıklarımızı olumsuz etkilediği ortada İnternet ve sosyal medya, anlık tatmin sağlayarak dikkat süremizi kısaltıyor ve derinlemesine düşünme yeteneğimizi zayıflatıyor. Okuduğumuzu anlamakta zorlanmamızın bilimsel ve sosyal nedenleri, dikkat dağınıklığı, çalışma belleğinin etkin kullanılmaması, sinaptik plastisitenin azlığı ve dijital ortamın yüzeysel bilgi işleme alışkanlıkları ile ilişkilidir. Düzenli okuma alışkanlığı, beynin yapısını ve işlevlerini olumlu yönde etkileyerek nöroplastisiteyi artırır, kognitif gelişimi destekler ve empati yeteneğimizi geliştirir. Yapay zeka ve dijital teknolojiler okuma alışkanlıklarımızı değiştirse de, derinlemesine düşünme ve eleştirel okuma becerilerimizi kaybetmemeliyiz.
Okuma, sadece bilgiyi değil, bilgelik ve derinlemesine anlayışı da beraberinde getirir ve bu yetenekler çoğu zaman hayati öneme sahiptir Bilgi çağında bilinçli ve eleştirel düşünen bireyler olmak için okumanın gücünden yararlanalım. Okuma alışkanlıklarımızı yeniden canlandırarak, daha bilinçli ve eleştirel düşünen bireyler olabiliriz. O güzel gelecekte, heyecan dolu sayfalarda yeniden buluşmak üzere.
KAYNAKLAR
chrome-extension://efaidnbmnnnibpcajpcglclefindmkaj/http://nek.istanbul.edu.tr:4444/ekos/TEZ/ET003239.pdf
chrome-extension://efaidnbmnnnibpcajpcglclefindmkaj/https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/788919
https://data.tuik.gov.tr/Bulten/Index?p=Yasam-Kalitesi-Modulu-2022-49760
chrome-extension://efaidnbmnnnibpcajpcglclefindmkaj/https://bby.hacettepe.edu.tr/yayinlar/10323746.pdf
https://www.dogrulukpayi.com/bulten/turkiye-de-2022-de-dort-kisiden-ucu-kitap-okumadi
chrome-extension://efaidnbmnnnibpcajpcglclefindmkaj/https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/788919
https://today.yougov.com/entertainment/articles/48239-54-percent-of-americans-read-a-book-this-year
…